ADLİ YILI AÇILIŞ TÖRENİ
Tarih: 1.09.2016 | Okunma Sayısı: 3004

 

  ADIYAMAN BAROSUNUN 2016 ADLİ YIL AÇILIŞ KONUŞMASI

 
 

Saygıdeğer Adli Komisyon Başkanım, Muhterem Cumhuriyet Başsavcım, Değerli İdare Mahkemesi Başkanım,  Değerli meslektaşlarım ve adliyemizin gayretli çalışanları, değerli basın mensupları hepinizi Saygı ile selamlıyorum;

Bugün 2016-2017 Adli Yılı Açılışı’nı gerçekleştiriyoruz.

Ancak buruk, hüzünlü ve acılı bir açılış bu ! Çünkü hemen her gün ülkemizin dört bir yanında şehit cenazeleri kalkıyor. Bu vesileyle, aziz şehitlerimize  Allah’tan rahmet, ailelerine ve Milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Sivil, asker, polis, çoluk çocuk demeden insanımızın canını, malını ve özgürlüğünü elinden alan terör, bir kez daha belki de en acımasız haliyle hortlamış durumda!&S230; yıllardır devam eden terör yetmiyormuş gibi bir de darbe terörü literatürümüze girdi.

Böyle bir ortamda vatandaşın güvenliği problemi diğer tüm problemlerin üstüne çıkıyor ve bir an önce bu problemin çözümlenmesi ve dileriz ki bir daha yaşanmamak üzere ortadan kaldırılması gerekiyor.

Hukuktan ve demokrasiden taviz vermeden, ancak milli birlik ve bütünlüğümüzü de zedelemeden gerçekleşecek bir çözüme ihtiyacımız var. Bu çözümü devletin tüm yetkili kişi ve kurumlarından beklemekteyiz. Artık bu ülkede kan ve gözyaşı istemiyoruz. Kan ve gözyaşının hiçbir şekilde istismar edilmesini de istemiyoruz. Yaklaşık 33 yıldır aynı acıları defalarca yaşamış bir toplumun fertleri olarak, bunu istememizin en tabii ve en yasal hakkımız olduğunu biliyor ve bu yüzden bu haklı talebimizi yüksek sesle haykırıyoruz.

 Bu dönemde, iktidarı ile muhalefeti ile siyaset kurumu, kendini gözden geçirerek, sevgiyi, birliği, kardeşliği, işbirliğini ikame edecek bir üslup ve yöntemi tercih etmek zorundadır. Aksi takdirde millet ile bütünleşmiş olamayız. İşin ciddiyetinin kavranmadığı intibaı uyanacaktır.  

Savaşların çocukları vurduğu, sahile vuran minik bir bedenle insanlığın da öldüğü bu dünyada inancımız odur ki, özgürlük eninde sonunda kazanacaktır. Bu konuda bir ilkokul öğrencisinin yazmış olduğu şu anlamlı şiirini ve aynı zamanda safii ve kalbinden çıkan şu masum duasını  
sizlerle paylaşmak istiyorum;


Kavgayı bir ağacın yaprağına yazmak isterdim,
sonbahar gelsin yaprak kurusun diye…

Öfkeyi bir bulutun üzerine yazmak isterdim,
yağmur yağsın, Bulut yok olsun diye…

Nefreti karların üzerine yazmak isterdim,
güneş açsın karlar erisin diye…

Ve dostluk ile sevgiyi yeni doğmuş bebeklerin yüreğine yazmak isterdim,
onlarla büyüsün, dünyayı sarsın diye … 

Can, mal güvenliğinin yanında en az onun kadar değerli ve önem arz eden bir diğer değer de vatandaşın hukuksal güvenliğidir. Çünkü 20.YY’ın II.yarısından itibaren artık insanın devletleştirilmesi anlamına gelen totaliter devlet anlayışlarından, devletin insancıllaşması anlamını taşıyan demokratik devlet anlayışına geçilmiştir. Demokraside, hukuk, adalet süzgecinden, devlet de âdil hukuk süzgecinden geçirilir; elde edilen devlet, hukukun üstünlüğünü benimsemiş devlettir. Hukukun amacı, adaletsizliği önlemektir. Demokraside devletin dokunduğu her şey hukuka dönüşmeli, bir diğer ifade ile hukuka uygunluk denetiminden geçirilmelidir.

Hukukun tartışılmaz, zorunlu ilkelerini güvenceye alan bir devlet kendi taahhütlerine uyar. “Kanunsuz suç ve ceza olmaz”, “hüküm olmadan kimse cezalandırılamaz”, “suçluluğu ispat edilinceye kadar herkes masumdur”"şüpheden sanık yararlanır" ,”herkesin lekelenmeme hakkı vardır.” hukuk devletinin taahhütlerinden bazılarıdır.  Devlet bu çerçevede taahhütlerine uyarak hukuka saygılı olduğu, hukuk da insanları özgürleştirdiği oranda meşrudur ve güçlüdür. Hukukun üstünlüğünü temel ilke kabul etmenin ötesinde buna dayanan devlette, hiç kimse hukukun ne üstündedir ne de altındadır, yalnızca içindedir. Hukukun karşısında herkes eşittir; her görüş, her inanç hukukun egemenliği altında birlikte yan yana yaşar, demokratça tartışarak yarışır ve gelişir.

Demokrasinin özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı, eşitlikçi olması; eleştirel akla, kültürel ve inançsal farklılıklara, tarafsız devlete, hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına dayanması; hukukun âdil bir tekniği benimsemiş bulunması yetmez. Demokrasinin güvencede olabilmesi için, ayrıca bu hukuku uygulayacak, hukuk adına her olayda hukukun ne dediğini objektif şekilde ifade edecek bir diğer güce daha ihtiyaç vardır. Bu bağımsız ve tarafsız yargıdır. Eğer hukuk uygulaması bağımsız ve tarafsız bir yargının elinde değilse her şey boşunadır. Toplumun benimsediği hukuku objektif biçimde uygulayamayan bir yargı, adalet ve demokrasi için büyük bir hayal kırıklığıdır.

Devletin hiç bir organından ve sürekli sıcak gündemin etkisinde olan sokaktaki vatandaşın heyecanından hâkim, etkilenmemelidir. Hâkim, yargılarken ve karar verirken, inançlarını, düşüncelerini duruşma salonunun kapısında bırakan insandır. Böyle bir hâkim, kuvvetler ayrılığı ilkesi çerçevesinde hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devletini ayakta tutan kişidir.

Bu nitelikteki hukukçuları, hukukun evrensel kuralları ve vicdanları dışında sınırlayan başka hiçbir güç bulunmamaktadır. Ve yine, sadece böyle bir devlette yargının kurucu unsuru niteliğini taşıyan etkin bir bağımsız savunmadan söz edilebilir. Çünkü ADALET MÜLKÜN, SAVUNMA İSE ADALETİN TEMELİDİR.  Savunmayı adaletin, adaleti kendinin temeli sayan bir devlet, vatandaşının hukuk güvenliğini sağlayabilen yegâne devlettir.

Türkiye, yukarıda sıraladığımız ilkeler çerçevesinde kendini yeniden gözden geçirmeli, hain FETÖ terör örgütü soruşturmalarının hemen ardından her türlü ideolojiden olabildiğince arındırılmış, demokratik hukuk devletinin temelini oluşturacak, aynı zamanda 79 milyon vatandaşımızı kucaklayan çağdaş bir Anayasa’yı yürürlüğe koymayı gündemine almalıdır. Yenikapı Uzlaşması ile ülkede sağlanan höşgörü ortamı fırsat bilinerek yapılacak  Anayasa’nın Yargı bölümünde avukatlık mesleğinin ve baroların yer alması zorunludur. Yine Anayasa’da Avukatlık mesleği için yargının kurucu unsuru tanımının yanı sıra avukatlığın anayasal teminat altına alınması gerekmektedir.  

Bugün aynı zamanda 1 Eylül Dünya Barış Günü… Ancak gerek yakın coğrafyamızda, gerekse dünyanın çeşitli yerlerinde, maalesef özellikle İslam Coğrafyasında kitlesel ölümler/ öldürmeler devam etmektedir. Meşhur ifadeyle insanlık savaşı öldüremezse, savaş tüm insanlığı öldürecektir. Halbuki savaşların ölümden, acıdan, ayrılık, yokluk ve savaş tacirlerinden başka kazananı yoktur. Bir insanı dahi öldürmenin tüm insanlığı öldürmekle denk olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Savaşların son bulduğu, masum ve mazlumların can vermediği bir dünyayı tesis etmek için de biz hukukçulara büyük görevler düşmektedir. Savaşı yok edip barışı getirecek dil hiç şüphesiz sevgi ve hukuk dilidir. Bu dili de en iyi hukukçuların kullanacağından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Binbir tecrübe ve acıyla inşa edilmekte olan demokrasimiz,  maalesef 15 temmuz gecesi, vergilerimizle kendilerine emanet edilen silah, tank ve uçaklarla halkın iradesine hükmetmek isteyen silahlı terör örgütü; milletten ummadıkları şiddette ve kararlılıkta; feraset, iz’an ve cesaret dolu bir direnişle karşılaşmışlardır. Siyasetle halka hizmet etmenin yolu, kanunlar ve mevzuatta herkese açıktır. Halka hizmette orijinal fikri olduğunu düşünenler, sandıkta alacakları destekle halka hizmet etmeleri kabul edilebilir bir anlayıştır. Ancak, halka hizmet etmek için devlette üstlenmiş oldukları görevlerini hain, dış destekli, halka hizmetten uzak bir anlayışla meşru hükümeti ve meclisi lağv ederek, millet iradesini hiçe sayarak, yönetimi ele geçirme girişimlerini artık geride bırakmış olmamız gerekir. Buna cür’et edenleri şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz. FETÖ terör örgütünün 15 temmuz günü gerçekleştirmiş olduğu hain işgal teşebbüsünde, halkına silah çeken, masum insanları şehit eden bu terör örgütüne mensup kişilere karşı yürütülen soruşturmaları sonuna kadar destekliyor ve suçluların hukuk içerisinde kalarak, hak ettiği cezalara çarptırılarak darbe heveslilerinin bir daha bu yola cür’et etmemeleri sağlanmalıdır. Bu konuda yargı ve kolluk mensuplarının 7/24 büyük fedakarlıklarla göstermiş oldukları  gayret ve titizliği yürekten alkışlıyoruz. Yine de muhtemel gammazlama, asılsız ihbar ve ispiyonlamaların da olabileceği ihtimaline karşı, yargı mensuplarımızın KİST (tam ve ince adalet) ile hareket edeceklerinden, yani masumların ayıklanacağına olan inancımız tamdır.

Bizim tarafımız; daima hukuktur, hukukun üstünlüğüdür. Pusulamız; haktır, adalettir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek namus borcumuzdur. Yaptığımız eleştiriler, bir ön yargının eseri değil bilakis vatanın, milletin, hukukun, adalet camiasının yararına olan yapıcı ve yol gösterici eleştirilerdir. Nefesimiz yettiğince, aklımız elverdiğince bu duruşumuz bozulmayacak, yapılan doğrular desteklenip alkışlanırken, yanlışlıklar konusunda ilgililer uyarılarak doğru olan gösterilmeye çalışılacaktır. Hukukçunun, özellikle avukatların ve onların meslek örgütü olan baroların içinde yaşadığı topluma karşı en temel görevi zaten budur. Hukukun üstünlüğünün, insan haklarının ve demokrasinin temel ilkelerinin hayata geçirilmesi için omuz omuza yürüttüğümüz bu mücadele, biz avukatlar için aynı zamanda iş, aş ve ekmek kavgasıdır. Bu yönüyle de mücadelemiz ulvidir, kutsaldır.

Bu vesileyle Yeni Adli Yılın ülkemize, milletimize, tüm yargı camiasına ve meslektaşlarımıza hayırlı olmasını, bereket getirmesini, mesleği ifa ederken hiçbir yargı mensubunun ayağına diken dahi batmamasını temenni ediyor, yine bugünün insanlık için gerçek barışa adımın ilk günü olmasını diliyoruz. Uzun yıllardır Adıyaman da ihmal ettiğimiz tüm yargı camiasının birlikte Yargı Yılı Açılışının gerçekleşmesine olan katkılarından dolayı Sayın Cumhuriyet Başsavcımıza, Adli Komisyon Başkanımıza ve İdare Mahkemesi Başkanımıza en içten teşekkürlerimizi sunuyorum. Katılımınızdan dolayı siz değerli meslektaşlarıma ve adliye çalışanı mesai arkadaşlarımıza da şükranlarımı sunuyorum. Saygılarımla…

 
 
 
 
 
 

 

 

 

24.11.2024
AV. BİLAL DOĞAN
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.